
Bu şabat okuyacağımız Beaaloteha (בהעלתך) peraşası, İsrael oğullarının çöldeki yaşantısının gerçek yüzünü anlatmaya başlar.
Kamp ve çölde ilerleme düzeni, levilerin vazifeleri (Bamidbar peraşası) ve Mişkan’ın, herbir kabile tarafından düzenlenen törenlerle, kullanılmaya başlanmasından sonra (Naso peraşası), milletin şikâyetlerinin tonu yükselmeye başlar.
Tanrı, İsrael oğulları ve Moşe üçgeni arasında gelişen bu şikâyet olayları bizleri ilerideki birkaç hafta ilgilendirecek.
Peraşamızda gördüğümüz ilk şikâyetin sebebi belli değildir (Bamidbar 11, 1-3). Tanrı, bu şikâyetlere kızar ve kampın dış çerçevesinde yangınlar yaratarak millette can kayıplarına sebep olur. Bunun farkına varan Moşe, Tanrı’ya dua eder ve ölüm dalgası kesilir.
Hemen ardından, “çapulcular” ve onların ardından tüm İsrael oğulları “bizlere kim et verecek?” (Bamidbar 11, 4) diye ağlayıp sızlanmaya başlarlar. Tora tesvircilerimize göre bu “çapulcular” aslında İsrael oğullarından değillerdir ama, ne var ki İsrael oğulları da bu “et yeme” isteğini güçlü bir protesto haline getirirler.
Mısır’da bedavadan yediğimiz balıkları, kabakları, karpuzları, semiz otunu, soğanları ve sarımsakları hatırladık. (Bamidbar 11, 5)
deyip, Tanrı’nın onlara hergün yağdırdığı “man”dan bıktıklarını dile getirirler.
Moşe herbir ailenin kendi çadırı önünde, bu yüzden ağladığını görünce, çok kötü hisseder kendini, ve zaten, bu şikâyetinden dolayı, halka çok hiddetlenen Tanrı’ya şu sözleri söyler.
Moşe Ad.’a, “neden kuluna kötülüğü uygun gördün, neden senin hoşuna gidemedim ki bütün bu milletin yükünü üzerime koydun” der.
“Bütün bu milleti ben mi hamile olarak taşıdım? Ben mi onu doğurdum ki, onu, süt emen bir bebeği taşıyan bir bakıcı gibi, atalarımıza vaad ettiğiim topraklara kadar bağrında taşı dedin bana”.
“Bana ağlayıp “bize et ver de yiyelim” diyen bütün bu millette vermek için eti nerden bulayım? Bütün bu milleti tek başıma taşıyamıyacağım çünkü benim için ağırdır. Eğer sen bana böyle yaparsan, beni seviyorsan, öldür beni ki kendi kötülüğümü görmiyeyim.” (Bamidbar 11, 11-14)
Hatırlanacağı üzere, Horev dağında, yanmasına rağmen tükenmiyen çalıların yanında Moşe, Tanrının ona verdiği “İsrael oğullarını Mısır’dan çıkarma görevini” almamak için çok direnmişti. Belki de sezmişti Moşe, onu nelerin beklediğini. Gerçek problemler, bu ana kadar Moşe’yi yıldırmamıştı. Ancak bu yeni durum Moşe’nin çok ender bıkkınlık ve çaresizlik anlarından biriydi. Milletin ilk şikâyeti olmamasına rağmen, bu sefer, kölelik şartlarına rağmen Mısır’a dönme isteği, çok büyük bir kolaylıkla elde ettikler ve gökten her gün yağan yiyecek maddesi olan “man”dan bıktıklarını söylemeleri, Moşe’nin ruhuna dokunur ve milletin bu cins şikâyetlerine tahammülü kalmadığı için ölümü tercih ettiğini söyler Tanrı’ya.
Tabii ki Tanrı Moşe’yi tek başına bırakmaz. Ona destek olabilmeleri için, halkın yaşlıları arasından güvenebileceği ve halkın arasında önder sayılan 70 kişiyi seçmesini söyler. Bu kurul, Tanrı’nın da ruhani desteği ile Moşe’nin halkın yükünü kaldırabilmesine yardımcı olacaktır.
Et konusunda da Tanrı “milletin burnundan çıkana kadar” (Bamidbar 11, 20) uzun süre ve çok büyük miktarda bıldırcın sürüleri ile sorunu çözeceğini söyler Moşe’ye. Aşırı derecede et yiyen halktan da birçok kişi, Tanrı tarafından ceza olarak hayatını kaybeder.
Gelecek haftalarda okuyacağımız peraşalarda, Tanrı, İsrael oğulları ve Moşe üçgeni çöldeki hayatın bir aynası olmaya devam edecektir.