2018/19 tiyatro sezonunu noktalarken, Tel Aviv’in Şehir Tiyatrosu olarak da bilinen Cameri’nin büyük salonunda oldukça şaşırtıcı bir oyun izledik... Bu tanımı kullanmamın ilk nedeni, koalisyon ortağı dinci partiler Knesset’de cirit atarken, Tora’yı simgeleyen bir kitabenin, İntikamın Tanrısı başlıklı oyunda iki haham tarafından bir genelev patronuna satılmasıdır! Diğer nedeni ise sahnedeki baş kişilerden kaynaklanıyor: Bunlar bir yandan işte o patron ile eski bir hayat olan eşi, diğer yandan kendi kızlarıyla girdiği eşcinsel ilişki sonucu onunla karşılıklı aşk yaşayan, evlerinin alt katında çalışmakta olan genç bir fahişedir...
Ancak bu çarpıcı oyunun belki de en şaşırtıcı yanı, bundan 115 yıl önce kaleme alınmış olmasıdır! 1880-1956 yılları arasında yaşamış ve birkaç kez Nobel ödülüne aday gösterilmiş olan Polonya asıllı Yahudi yazar Sholem Ash, 25 yaşındayken kaleme aldığı İntikamın Tanrısı ile o döneme dek sahnelere pek aktarılmamış genelev yaşamının yanı sıra, din olgusunun nasıl ticarileştirildiğini ve yüzeysel dindarlık ile ulaşılabilecek toplumsal saygınlığı açığa vurmayı, dini “satan” ve “alan” kişilerin maskelerini düşürmeyi amaçlamıştı – birazcık da Molière’in izinden giderek mi acaba..?
Ne var ki bu “Yahudi Tartuffe”, bir komedi olmaktan hayli uzaktır. Kimi çevrelerde özlemi duyulan “bir üst toplumsal sınıfa ulaşma”nın çabalarını fırsat bilen din bezirgânlarını korkusuzca eleştirirken, 20. Yüzyılın başlarındaki seks ticaretinin sefaletiyle acımasızlığını bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor. Bundan öte, yazarının belki de bilinçsizce kullandığı feminist alt metin, İsrail’in gözde tiyatrocularından Itay Tiran’ın uyarlaması ve başarılı yönetimiyle oyunun diğer önemli bir iletisi oluveriyor bugün.
Oyunun odak noktasını oluşturan Yankel Shepshovich, bir zamanların seks işçisi, ancak artık bir “hanımefendi” düzeyinde gördüğü eşi Sure ve tek evlatları, 17 yaşındaki Rifkele ile birlikte, çalıştırdığı “butik” genelevin hemen üstündeki dairede oturuyor. Belirli bir refaha ulaştığından, bu iş yerini kapatmaya karar vermiştir ve tek arzusu, kızını dindar bir ailenin oğluyla evlendirmektir. Bu nedenle, sinagoglara gide gele tanıştığı işbilir haham Eli’nin aracılığı ile ün salmış bir hattata kişisel/özel bir Tora ısmarlar. Rifkele’nin yattığı odanın duvarında sergilemeyi düşündüğü bu kutsal emanetin yanı sıra, ara bulucu Eli’den kızına uygun bir eş de bulmasını ister. Amacı, böyle bir evlilik sayesinde lekeli geçmişini örtebilmek ve “daha üst” bir toplumsal düzeye ulaşmaktır. Buna karşılık Rifkele, baba vesayetinden koca vesayetine geçmeyi hiç arzulamadığından, böylesine ısmarlama bir gelecekten ürkmekte – üstüne üstlük, alt katta çalışmakta olan Manke ile gittikçe tutkulu bir aşka dönüşen eşcinsel ilişkiye girmiştir...
Foto @ sherif
İsrail’in sevilen beyaz perde ve tiyatro oyuncusu Alon Dahan, Yankel’in ikilemini son derece başarılı biçimde canlandırıyor: bir taraftan kaba ve acımasız bir işveren, öte yandan özverili bir aile reisi olarak – ancak kızına karşı beslediği sevecenlik, hoşuna gitmeyen en ufak bir davranışı üzerine şiddetli ve sert tepkilere de yol açabiliyor. Bu bağlamda Rifkele’yi, taparcasına sevdiği evladından çok, kendi “malı” gibi gördüğünü, keza güzelliğini, saflığını ve dokunulmamışlığını, ailesinin toplumsal yükselişi için bir çeşit “takas aracı” olarak gördüğünü algılıyoruz!
Hiç kuşku yoktur ki, oyunun asıl dinamizmi Yankel / Alon Dahan ile Rifkele / Joy Reiger üzerine kurulmuş – ancak kocasını sonuna kadar destekleyen Sure / Elena Yaralova ile Rifkele’nin sevgilisi Manke / Anastasia Fein’ın yanı sıra iş arkadaşları Hindel, Reizel ve Basha da oyunlarıyla göz dolduruyorlar. Yoksul köylerinden kente gelmiş olan bu hayat kadınlarının acınası yaşamları bir yana, aralarında geliştirdikleri dayanışma ve dostluklar, “üst katta” gözlemlediğimiz parasal ve toplumsal çıkarlara yönelik çabalardan çok daha insani boyutları açığa çıkarıyor ki, burada özellikle Maya Landsmann’ın çok başarılı canlandırmasıyla Basha’nın özyapısı ilgi çekiyor. Ana konuya gelince, Manke’nin Rifkale’ye karşı beslediği, anlayış ve dayanışmayı içeren kucaklayıcı aşkı, oyunun acılı yanlarıyla nefes kesen çarpıcı son iki sahnesinin sertliğini ne yazık ki alamıyor...
Bu yapımın yaratıcı ekibinden en başta Eran Atzmon’un sahne ve Nadav Barnea’nın ışık tasarımları öne çıkmaktadır. Şöyle ki, döner sahneye kurulmuş üst ve alt kattaki apayrı dünyalar, ancak onları birleştirmesini de bilen (yasaklı) merdiven iki farklı yaşamı başarıyla simgelerken, süresi iki saate yaklaşan ve ara verilmeyen tek perdeli bu oyunu hiç yorulmadan izlettiren ışık düzeninin de çok deneyimli sanatçıların tasarımlarından oluştuğu, kendini hemen belli ediyor...
Dani Rosenberg ile birlikte bu oyunu uyarlayarak özellikle yürekli sevişme sahneleri ile günümüz için bile oldukça çarpıcı kılan yönetmen Itay Tiran, İsrailli tiyatro severleriyle Cameri tutkunlarına hiç yabancı olmasa gerek... Bundan 13 yıl önce aynı sahnede izleyip “Tiyatro... Tiyatro...” dergisinde “son yılların en başarılı Hamlet yorumu” olarak alkışladığım, kendisine dünya çapında ün sağlamış bu önemli rol ile birçok ödül alan Tiran’ın bu son reji çalışması için Yediot Aharonot gazetesi “etkileyici sanatsal başarı” tanımını kullanırken, İntikamın Tanrısı’nın bu yorumunu “geleneklere sert tekme atmasını bilmiş, cesur bir sahne yapıtı” olarak nitelendiriyor.
1905’de kaleme aldığı oyunu Sholem Ash ünlü Yahudi yazar Yitzhok Leyb Perez’e okuttuğunda, üstadından gelen “sen bu metni hemen yakıver!” önerisini dikkate almamış, onu Berlin’de bulunan döneminin en saygın tiyatrocusu Max Reinhardt’a göstermesinin üzerine oyun, ünlü aktör Rudolf Schildkraut’un Yankel’i canlandırdığı, "Der Gott der Rache” adıyla ilk kez 1907’de Almanca olarak sahnelenmiş ve altı ay boyunca gösterimde kalarak, daha sonra birçok Avrupa diline çevrilmişti. Ne var ki, din bezirgânlığının bu cesur eleştirisi, o dönemlerde nice hahamların sert tepkilerine yol açacaktı – kaldı ki oyunun 1923’de Broadway’de “God of Vengeance” çevirisiyle gösterilmesinin hemen ardından, genelev ortamını ve eşcinsellik konularının sahneye taşınması nedeniyle tüm ekip tutuklanıp yargılanmış, ancak yargıtay kararıyla daha sonra serbest kalmıştı...
Kuruluşundan bu yana İsrail devleti, dini uygulamalara gerektiğinden fazla hoşgörü tanımakla ve son hükümet koalisyonları aracılığı ile laik yaşama getirmeye çalıştığı birtakım yeni kısıtlamalar getirmekle suçlanmaktadır – ne var ki, ülkede süregelen demokrasi anlayışıyla sanatsal özgürlük ve dokunulmazlık ortamında, Tanrı’ya adında bile takılan, içeriğinde sahte dinciliği yeren, eşcinselliğe ise belirli bir empati ile yaklaşan İntikamın Tanrısı, ülkedeki tüm eleştirmenlerin övgüsünü kazanmış olup tüm sezon boyunca büyük beğeni ile izlendi ve sonbaharda başlamak üzere Cameri’nin repertuvarında yeniden yer alacaktır...
Hamiş: Böyle bir oyun, Türkiye’deki ödenekli tiyatroların repertuar kurulları tarafından acaba nasıl karşılanırdı dersiniz?!?