Geçenlerde değer verdiğim bir dostumun “Holokost’la zihinsel olarak hesaplaşmamış olan ülkeler” olarak gördüğü Slovakya, Polonya ve Macaristan’ın arasına Avusturya’yı da kattığını öğrendiğimde, yüksek tahsilimi yapmış ve neredeyse elli yıldır sürekli olarak gittiğim bu ülke hakkındaki böylesine kapsayıcı yorumuna karşı çıkmıştım. Buna cevaben, Avusturya’ya sık sık kayak için gittini, köylerini dolaştığını, dağlardaki halk ile iletişim kurduğunu, dahası evlerinde kaldığını belirterek, antisemitizmin bu insanların genlerinde olduğu kanaatini dile getirdi.
Avusturya’da tabii ki antisemitizm var – ve “çağdaş küresel trend”e uygun olarak, artıyor da... Ancak, dostumun dağ insanları ve köylüler ile yaptığı sohbetlerden, keza 1980’lerde ülkede popüler olmaya başlamış sağcı/milliyetçi parti başkanı Jörg Haider’i de örnek göstermesiyle bu olguyu genelleştirmesi doğru değildir bence. Çok daha aşırısına M.Sarfati de kaçmamış mıydı o talihsiz gazete yazısında, İsrail seçimlerindeki %3.25 barajını ancak birleşerek kıl payı geçebilmiş iki köktendinci partinin düşüncelerini neredeyse İsrail sağının tümüne mal ederek..?
İnsanoğlunun en büyük hataları, karşısındakini dinlememek, ayrıca duyduklarını genelleştirmektir ki, buna eğitimsizlik, “sözde eğitimli” olmak ve tüm bunlardan yararlanan popülizm eklendiğinde, kolayca sanal bir “düşman” yaratılabilecek, ırkçılık, ötekileştirme ve bu bağlamda antisemitizm de zirve yapacaktır kuşkusuz...
Burada asıl önemli olan, bu olumsuz tutumlara set çekmeye çalışan karşı düşüncelere ve denge unsurlarına kulak vermek ve bu bağlamda bardağın dolu yanını görmek, bunu da topluma göstermek değil mi sizce?
Affınıza sığınarak, oldukça iyi bildiğimi sandığım ve daha geçenlerde ailecek yeniden üç hafta geçirdiğimiz Avusturya örneğine dönmek istiyorum.
Haziran 2018’de İsrail’i ziyaret etmiş olan Avusturya Başbakanı Kurz, resmi görüşmeleri ve Yad Vaşem ziyaretinin yanı sıra, birçok yabancı siyasetçinin uzak durmayı yeğlediği Beit Hamikdaş’ın Batı Duvarı’nı da programına dahil etmişti. Bunu belki koalisyon ortağı, sağcı FPÖ partisinin bazı üyelerinin kimi antisemitik söylemlerine bir karşı denge sağlamak için yapmış olabilir – öte yandan, bu resmi ziyarete katılmış olan kabinesindeki Eğitim Bakanı ile Yad Vaşem yetkilileri arasında, yüzlerce Avusturyalı lise öğretmeninin orada eğitim seminerlerine katılmaları konusunda anlaşma imzalandığı, bir gerçekti...
Avusturya’nın önde gelen saygın iki gazeteden biri, liberal yönelimli Der Standart, 1938 yılında ülkesinden İsrail’e göç etmiş olan tiyatrocu bir babadan 1943 Haifa doğumlu Oscar Bronner tarafından 1988’de kurulmuş ve halen başarıyla yönetilmekte, güzel bir tiraj sağlamaktadır. Nazi dönemi öncesinde ülkede öne çıkmış geniş Yahudi yazar/düşünür/sanatçı/bilim adamı potansiyeli ne yazık ki artık kalmamıştır, ancak günümüzden sadece bir örnek verilecek olursa, 1950 sonrası Avusturya çağdaş resim sanatçılarının önde gelen “troika”sı sayılan F.Hundertwasser, E.Fuchs ve A.Brauer, Yahudi asıllıdır. Bunlardan 90 yaşına gelmiş ve son 40 yılını Karmel dağı eteklerinde bulunan Ein Hod köyü ile Viyana arasında geçirmekte olan ressam, tasarımcı, müzisyen, tiyatrocu ve yazar Arik Brauer’ın yaşamı ve sanatı hakkındaki ayrıntılı retrospektif sergi, 20 Ekim 2019 tarihine kadar Viyana Yahudi Müzesi’nde izlenebilir (http://www.jmw.at/en/exhibitions/arik-brauer-all-my-arts).
Pesah haftasında Viyana caddelerinde dolaşırken, bir yan sokakta bulunan eski ancak bakımlı evlerin birinin cephesindeki plakette yazılı şu sözler gözümüze takıldı: “Jura Soyfer - 17.11.1937’de tutuklandı; 16.02.1939’da KZ Buchenwald’da öldü - Ölümüyle, Avusturya antifaşist edebiyatının en büyük ümidi yitirildi.” 1912 Kharkov doğumlu Rus Yahudisi Soyfer, 1920 yılında ailesiyle birlikte sığındığı Viyana’da sol eğilimli bir ozan ve tiyatro yazarı olarak kendisinden söz ettirmeye başlamıştı... Ondan geriye kalan, “siyasi nedenlerle” tutuklandığı evin cephesine 2015’de Avusturya resmi makamları tarafınca yerleştirilmiş olan bu anı plaketini gördüğümüzde, eşimle birlikte irkildik ve aynı anda anımsadık: Soyfer’in 1937’de kaleme aldığı eleştirel siyasi oyunu “Astoria”, 2002 yılında St.Georg Avusturya Lisesi öğrencileri tarafından okulun tarihi Galata binasında sahnelemiş, başrollerini de Larry Schild (S.Francisco), Lisya Saylağ Malki (Hod Haşaron), Melis Koruner Suri ile Mert Reytan (her ikisi İstanbul) paylaşmışlardı!..