Merhaba sevgili okurlarım. İşte yine birlikteyiz. Bu hafta hangi konu hakkında yazacağımı düşünürken takvime gözüm ilişince beynimde şimşek çaktı. İsrael’e aliya yapalı, bir hafta sonra tam bir yıl olacak. Geçen sene 20 Kasımda aliya yapmıştık. Nasıl geçti? Nasıl uçtu bunca zaman, inanın ki ben de bilmiyorum.
Bir yıl evvel buraya geldiğimiz zaman, önce sevinç ve rüyaların gerçeğe dönüşmesinin verdiği huzur, ardından yaşamsal gerekler ve bürokrasi, sonra ulpana kayıt olma ve okul yaşamına yeniden dönmek. Öyle kolay değil,40 yıl sonra yeniden talebe olmak. Ağır bir öğrenim temposu… Çalış çalış nereye kadar? Bazen beceremediğim zamanlar oluyor, ödev yaparken evde çocuk gibi ağlıyordum. Ama asla vazgeçmedim ve makus talihimi yendim. Şimdi okuyorum, yazıyorum, neredeyse her şeyi anlıyorum ama konuşma ustası değilim henüz. Tanrı izin verirse elbet bunu da hallederim gibi görünüyor. Neyse bu maraton sırasında aylar birbirini kovaladı.
Arada; her ay bir bayram, şabat sofraları, aile ve arkadaş buluşmaları, dernek faaliyetleri, ”Şalom Gazetesi ve Dergisi” ile “ İtahdut Yotsei Turkiya” için yazılan yazılar, verilen konferanslar ve müzik çalışmaları, katıldığımız sanat olayları ve geziler, geçirilen ufak tefek hastalıklar, ev davetleri, cafelerde sohbet seansları, yakın dostlarla paylaşılan lokanta sofraları, iki kısa İstanbul ziyareti, ardından yine bayram furyası ve nihayet 10 gün önce ulpanda son ders ve veda partisi…
Sevgili sınıf arkadaşlarımızla salya sümük ayrıldık. Ay, vallahi çok kötüydü. Haftada üç gün, saatlerce beraber olmaya, hem öğrenip, hem gülüşmeye, teneffüste beraber kahve içmeye ne kadar alışmışız meğerse. Sarıldık, öpüştük, ağlaştık. Hele öğretmenimiz Yemima gerçekten gözlerimde tütüyor. Dünya iyisi, güzel yüzlü, cana yakın bir kadındı. Sıcacık, iyi yürekli ve hakiki…
Okul bitince bayağı boşluk yaptı. İlk hafta sudan çıkmış balığa döndük. Okul yokken ne yapıyormuşuz? Şimdi ev ödevi yok, heyecan yok, tahtaya kalkınca kalbin küt küt atması yok. Hata yapma korkusu yok. Valla kötüymüş. Okula gitmek, yeni şeyler öğrenmek, başarıya odaklanmak meğerse müthiş bir motivasyonmuş. İbraniceyi daha fazla ilerletmek için daha yüksek seviyede sınıflar var ama bunun için her gün Tel Aviv’e gitmek lazım. Biz Rişon Letziyon’da oturduğumuz için eşim şimdilik uzunca bir ara tatili istiyor, çünkü kafasında yeni projeler var.
Benim projelerim her zaman daha alçakgönüllüdür.
Kitap yazmak, araştırmalar yapıp okuyucularımla paylaşmak, durmamacasına yeni kitaplar okumak gibi masrafsız sayılabilecek tutkular bunlar. Benim derdim kendimle. Amacım ağır halterler deneyip, onları yükseklere kaldırmak değil. Kimseyle yarışım yok. Hayalimde devamlı olarak yaptıklarımın daha üstüne çıkmak yatıyor. Aslında çok hareketli bir insan değilim ama beynim hiperaktif galiba. Düşünceler ve konular beynimde fink atıyor. Çok gençken haftada beş kitap okurdum. Şimdi ne yazık ki üç taneden fazla okuyamıyorum. İstediklerimi hayata geçirme düşünceleri bazı gecelerime mal oluyor. Geceler katran gibi uzayıp, yapışkan bir hale geliyor. O zaman kendimi avutup “yarına” diyorum.
Neyse şimdi önümüze bakalım. Malum zamanın çok acelesi var, vitesi boşa taktı, yokuş aşağı uçuyor sanki. Tanrı el verirse daha güzel günler görmeyi umut ediyoruz. Barış, huzur, çocukların büyüdüğünü görmek gibi. Benim bebeler büyüyorlar, hem de çabuk çabuk. Oğlancık dokuzuna geldi. Bilgisayarda projeler ve çizimler yapıyor. Elleri çok hünerli, harika çizimler ve suluboya manzara resimleri yapıyor. Işıklı gölgeli fırça darbeleri mükemmel… Kilden güzel figürler yaratıyor. Sanki içinden bir sanatçı çıkacak gibi bir halleri var. Kızların ikisi de yedişer yaşında. Işıklı saçlar, hokka burunlar, zeytin gözler harika. Uzun bacakları, ipek yanakları var. Çok süslüler. Daracık Jean pantalonlar, montlar, pırıltılı trikolar, ikisi de afet-i devran. Saçlar şelale gibi, bellerine kadar akıyor. İkisi de sarıya yakın ışıltılı saçlara sahip. Bana oje sürüyorlar, beraber resim yapıyoruz, kızcılık oynuyoruz. Ben kız çocuk büyütmediğim için bu cimcimelere bayılıyorum.
İşte sevgili okurlarım, size son zamanlarda yaşadıklarımın kısa bir özetini çıkardım. Eminim ki sizlerde benim kadar çok meşgulsünüz. Sizin de günleriniz su gibi akıp gidiyordur. Önemli olan iyi geçen günlerimiz için sevgili Tanrı’mıza şükran duymak. İyi edimlerimizin ayırdına varıp, kıymetini bilmek, yaşamın hazzına varmak. Sözlerime bunları ifade eden birkaç Shakespeare dizesiyle son vermek istiyorum. Sevgiyle kalın.
Bazen
Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan
Güneş kucağındadır, bilemezsin.
Bir çocuk gözlerine bakar, Arkan dönüktür.
Ciğerine kuruludur orkestra, duymazsın.
Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun,
Anlamazsın
Uçar gider, koşsan da tutamazsın…
William Shakespeare