Bu yazımda, insanoğlunun en güzel ve kişiyi yücelten niteliklerinden biri olan tevazudan söz etmek istiyorum. Arada biraz nüans farkı olsa da tevazu yerine alçakgönüllülük de diyebiliriz. Bu yazıma niçin tevazudan söz ederek başladığımı merak ediyor olabilirsiniz.
Her birimiz yaşadığımız ortamda duyduklarımızdan, gördüklerimizden, okuduklarımızdan, tanık olduklarımızdan öğreniyor, besleniyor bir anlamda etkileniyoruz değil mi? Ben de son günlerde, birini tanıma fırsatı bulduğum, diğerini medyada duyduğum çok başarılı, bir o kadar da tevazu sahibi iki kişiden etkilendim.
Nörolog Profesör Rifka Garti İnzelberg geçtiğimiz hafta “Yom Aliya” kutlaması kapsamında Türkiyeliler Birliğine konuk oldu. “Hocaların Hocası”, “Efsane Matematik Öğretmeni” Yomtov Garti’nin kızı Rifka… Türkiye’den 1982’de göç etmiş, nörolog olarak kariyerinde yükselmiş, uluslararası alanda isim yapmış bir bilim kadını kendisi.
Moda semti Mühürdar’da başlayan çocukluk yıllarından itibaren, Türkiye’nin yokluk ve terör yıllarında gördüğü tıp eğitimini, İsrael’e göçünün ardından genç bir doktor olarak lisan açısından çektiği güçlükleri, stajyerlik dönemlerinde yaşadığı acı/tatlı deneyimleri, kariyerinde ilerlemek için verdiği çabayı sade, yalın, samimi bir dille anlattı.
Prof. İnzelberg tıp alanındaki kariyer sürecine bizleri adım adım ortak ederken kendisi ile ilgili tek bir övgü sözü etmedi. Stajyer doktor genç Rifka’nın İsrael’de başarıya ulaşmak için verdiği çabanın anılarını bizlerle paylaştı. Oysa bugünkü konumundan, vardığı noktadan hiç söz etmedi. Sizce tevazu değil de nedir bu?
Prof. Rifka Garti İnzelberg kendi başarısından söz etmek yerine, İsrael’in bilim ve teknolojide çok ileri bir düzeyde olduğunu gururla anlatırken, İsrael’de çocukların çok akıllı olduğundan, ülkedeki eğitim sisteminin sorgulayan, üreten, yaratıcı nesiller yetiştirdiğinden ve bunun çok olumlu sonuçlara yol açtığından bahsetti.
Prof. İnzelberg’in bu söylemleri ile doğrudan ilintili olarak son ara beni etkileyen ikinci bir tevazu örneğinden söz etmek istiyorum. Bilmiyorum duydunuz mu? Asaf Rapoport henüz 34 yaşında Tel Aviv’li bir genç, Ocak ayında Microsoft İsrael’in Geliştirme Merkezi müdürlüğü görevine atandı, geçtiğimiz ay da bu göreve başladı. Aslında Rapoport ve iki iş arkadaşı 2015 yılında Adallom adlı şirketlerini Microsoft’a 320 milyon dolara satmışlardı.
Microsoft’un 1100 çalışanını yönetecek olan Asaf Rapoport’un her halde maaşının tatmin edici olduğunu tahmin edersiniz. Bu pozisyona gelmek 34 yaşındaki Asaf’ın hayatında hiçbir şeyi değiştirmedi. Köpeği ile Tel Aviv’in göbeğindeki kiralık evini bir arkadaşı ile paylaşıyor. İşe otobüsle gidip gelmeye devam ediyor, tatil günlerinde de bisikleti ona yetiyor. Oysa Asaf genç yaşta böyle bir konuma sahip olmanın avantajı ile en güzel evi satın alabilir, lüks bir arabaya, hatta bir uçağa sahip olabilirdi. Sizce tevazu değil de nedir bu?
Türkiye’den gelmiş, çok değerli “ola hadaşa” Prof.Rifka Garti İnzelberg’e ve bu ülkenin yetiştirdiği Asaf Rapoport’a başarıyı sindirmiş kişilere sahip tevazularından dolayı bir kez daha saygı duydum. Ve bu saygıdeğer kişilerle ilgili izlenimlerimi siz okurlarla paylaşmak istedim.
Yazımı, en güzel insani erdemlerden biri olan “TEVAZU” hakkında söylenmiş özlü sözlerle sonlandırıyorum.
“Gerçekten akıllı olanlar, aynı zamanda alçakgönüllü olanlardır.” André Gide
“Alçak gönüllülük, kendi gerçek değerini anlamaktır.” Anatole France
Mevlana’nın insanlığa yedi öğüdünün biri de “TEVAZU” değil mi?
Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol. Şefkat ve merhamette güneş gibi ol. Başkalarının kusurlarını örtmede gece gibi ol. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol. Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol. Hoşgörülülükte deniz gibi ol. Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.