top of page

Soran ben cevaplayan ben


Dosyaları karıştırıyorum; Hürriyet, Vatan, Sabah gazetelerinde Şalom yayın yönetmeni olduğum dönemde benimle yapılan söyleşilere göz atıyorum. “Mozaiğin parçaları” olarak nitelendirilen, azınlıkların ilgi çektiği bir dönemdi. Gazetelerden birinin başlığı şöyle: “Biz İsrailli değil, Türk’üz!” (Sabah,26.Nisan.2002)

Bu ara benimle söyleşi yapan yok : ) ) Oysa yine de anlatacaklarım var. Ben de karar verdim, kendim sorup kendim cevaplandıracağım.

O yıllarda dile getirdiğiniz “Biz İsrailli değil, Türk’üz” söyleminin arkasında duruyor musunuz?

O gün kullandığım “Biz İsrailli değil, Türk’üz” söylemi kendi açımdan ve Türkiye Yahudilerinin çoğu açısından doğru bir ifadeydi. Çünkü o dönemde ben sadece Türk vatandaşıydım, İsrael vatandaşı değil. Günümüzde ise ben ve benim gibi pek çok kimse hem İsrael, hem Türk vatandaşı. Çifte vatandaşlık yasaların tanıdığı bir haktır; yarım asır önce Almanya’ya çalışmaya giden milyonlarca Türkün bir bölümünün nasıl hem Alman, hem Türk vatandaşlığı mevcut ise veya günümüzde Türk vatandaşlığının yanı sıra nasıl ki hem ABD veya İspanya vatandaşlığı kazanılabiliyorsa, İsrael ve Türk vatandaşlığı açısından da aynı durum söz konusudur.

“Biz İsrailli değil, Türk’üz” ifadesi diğer yandan bir tepki olarak İsrael’in girişimlerinden -sanki İsrael’in çok kötü şeyler yaptığı kabullenilircesine- biz Türk Yahudileri sorumlu değiliz anlamında da kullanılmaktadır. Türkiye’de ne yazık ki Yahudi toplumu her fırsatta ülkeye “sadakatini” kanıtlamak zorunda bırakılıyor ki bunu tasvip etmek mümkün değil.

Rıfat N. Bali “Aliya” Türk Yahudilerinin İsrail’e Göç Hikâyeleri başlıklı kitabında sizi eleştirmektedir. Bali, siz ve İYT yazarı Dr.Robert Schild için; “her nedense İsrail’e göç ettikten sonra mazideki tavırlarını unutup Türk Yahudi toplumunu kamusal alanda temsil eden liderlerini, 500. Yıl Vakfı’nı ve Şalom gazetesini eleştirmeyi tercih etmekteler” demektedir.

Doğru, Rıfat N.Bali İsrael’e aliya yapan 15 kişinin (Söz konusu kitapta yazıları yer alan herkesi kutlarım) hikâyelerini derlediği kitabının önsözünde nedense kitabın içeriği ile pek ilişkili olmayan ve bir tespitin ötesinde şahsımı hedef alan bir eleştiride bulunmuştur; Şöyle yazmaktadır; “Şalom Gazetesi eski başyazarlarından Avukat Yakup Barokas’ın 2018 yılının başında İYT dijital platformunda yayınladığı yazısında (…) Türk Yahudi toplumunun Devlet ile uyumlu, sürtüşme yaratmayı hedeflemeyen stratejisini 500. Yıl Vakfı’nın kurulmasından bu yana T.C. Dışişleri Bakanlığı ile birlikte pazarlanan ortak resmi söylem olarak nitelendirmekte”.

Devamında Bali; “1987 yılında Avrupa Parlamentosu Siyasi Komisyonu’na sunulan Ermeni soykırımı karar tasarısına karşı yine Yakup Barokas’ın; Türkiyeliler Birliği Başkanı sıfatıyla imzaladığı açıklamada T.C. Bakanlığı’nı destekleyen ve Türk Yahudileri hakkında hem Devlet’in, hem de Yahudi cemaatinin resmi söylemini tekrarlayan bir metin yayınlayacaktı” demektedir. Ayrıca bizleri (beni ve Schild’i), “her nedense İsrail’e göç ettikten sonra mazideki tavrımızı unutmakla” suçlamaktadır.

İlkin 2018 yılındaki yazım da 1987 yılındaki deklarasyon da Türkiye’de yaşamadığım bir dönemde kaleme alındı. Diğer bir deyişle Türkiye’de iken ileri süremediğim görüşleri yurt dışından dile getirmiş olmam gibi bir durum söz konusu değildir. Ayrıca araştırmacı yazarın çelişkili bulduğu iki olay arasında tam 31 yıl gibi bir zamanlama farkı vardır. Acaba sayın araştırmacı/yazarın bu denli uzun bir süreç içinde hiç mi düşüncelerinde gelişme veya değişim olmamıştır?..

1993-2016 daha doğrusu Şalom başyazarlığı yaptığınız dönemde daha dikkatli davranalım, denge politikası güdelim şeklinde düşünürken bu gün oldukça farklı bir çizgi izlemiyor musunuz?

1993-1998 yılları arasında her hafta Ortadoğu politikası hakkında yazdım. Sonrasında hem dış siyaset konusunda benden daha yetkin ve bir gazeteci olan Erol Güney’in İsrael’den yazı göndermeye başlaması, hem de 20 yıl süre ile on beş günde bir gazetenin başyazısını yazmak zorunda kaldığımdan çok değişik konulara değindim. Değinilmemesi gereken konulara da değinmedim, inanmadığım şeyleri yazmadım, riyakârlık yapmadım, çifte standart uygulamadım. İYT sitesinde de ağırlıklı olarak aliya konusunu ele almama rağmen pek çok farklı konuyu işlemekteyim.

Briç oynayanlar bilir, oyunu dışardan izleyenler hataları daha kolay görür. Geminin içindekilerin objektif olmaları daha zordur... Dikkatli yazma konusuna gelince her zaman bazı sınırlamalarım olmuştur. Türk Yahudileri bir bütündür, hiç kimse dindaşının zor durumda kalmasını istemez. Yazarken de buna özellikle dikkat ediyorum. Örneğin bilim adına Rıfat N. Bali dostumun kitabı sadece 100 adet bassa da kişi ve kurumlara ilişkin aktardığı ifşa edici bazı bilgileri ben yayınlamazdım. Bu tabi ki kişisel bir sorumluluk ve dünya görüşü…

Ayrıca sosyal medyada kimi zaman paylaşılan suçlayıcı ifadelere de son derece karşıyım. “Hala orada ne arıyorsunuz?” türünden bir yaklaşım sadece tepki toplar.

Yazılarınızı okuyup Aliya yapmaya karar verenler oluyor mu ki?...

Hiç kimse ne benim, ne de bu yönde görüş bildiren diğer dostların yazılarını okuyup memleket değiştirmeye karar vermez. Bu çok daha karmaşık bir konu… Yine de “her koyun kendi bacağından asılır” diyemeyiz. Ben sık sık İsrael’in çocuklar için bir cennet olduğunu yazıyorum. Bir kuşağın harcanacağını ileri sürmek abartı olur, ancak bir nesil çocukları için bazı fedakârlıklara katlanmalıdır.

NOT: Gelecek hafta bana yönelteceğiniz soruları da yanıtlayacağım.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page