Doğma büyüme Burgaz Adalıyım. Son beş senedir artık adaya gitmesem de, kendimi her daim “Burgazlı” olarak görürüm. Çocukken Mayıs ayı geldi mi, gün saymaya başlardım, okulun bitmesine kaç gün kaldı, adaya çıkmamıza daha kaç gün var diye… Heyecandan geceleri uyuyamazdım. Sonra okullar kapanır ve soluğu güzel Burgazımızda alırdık.
Yaz başlarında, duymayı en çok sevdiğim cümle, Rum komşularımızın birbirlerini sokakta görünce söyledikleri: “Kalo Kalokeri” idi. Yani İyi yazlar… Daha yaz tam olarak başlamamış olsa da, ada gerektiği kadar dolamasa da, havalar akşamları omuzlarınıza bir ceket ya da şal atmayı gerektirecek serinlikte olsa da, “Kalo Kalokeri” bizim için yazın başladığının habercisiydi. Tatilin başladığının, okulun bittiğinin, tembellik zamanının geldiğinin, masmavi sularda yüzebileceğimin, istediğim kadar dondurma yiyebileceğimin işaretiydi. Bir çocuk için bundan daha büyük bir mutluluk olabilir miydi?
Sonra koskoca yaz, göz açıp kapayıncaya kadar geçer ve havalar yavaş yavaş bozmaya başlardı. Biz Burgazlıların tabiriyle “yazlıkçı kaçıran” rüzgârlar ve yağmurlar başlardı. Evlerin kepenkleri teker teker kapanmaya, eşyalar kışlık düzene uygun olarak toplanmaya başlardı ve biz çocukların içini derin bir hüzün kaplardı. “Kalo Himona!” İşte o dönem sokaklarda sürekli olarak duyulan cümle de bu olurdu, bir başka deyişle, iyi kışlar. Sonrasında Pastırma Yazının yaşayacağını, henüz güzel ve güneşli günlerin tam anlamıyla sona ermediğini bilsek de, yine de içimizde bir burukluk hissederdik.
Maalesef çocukluk günlerim de, beraberinde getirdiği bu duygular da, Rum komşular da, güzel dilekleri de çok gerilerde kaldı artık. Oysa şimdilerde adaya gitmesem de, bana birebir aynı duyguları yaşatan bir yer daha var: Cumartesi sabahları sinanagog. “Ne alakası var?” dediğinizi duyar gibiyim. Alakasını şöyle anlatayım. Bildiğiniz gibi, Şabat sabahı, Musaf Amidası okunurken yılın belli bir bölümünde (Pesah’tan Simhat Tora’ya), Tanrı’dan çiyin düşmesini sağlaması için dua ederken “Morid Atal” ifadesi kullanılır. Yılın geri kalan döneminde ise Tanrı’nın rüzgâr estirip yağmur yağdırması için “Maşiv aruah umorid ageşem” denir.
Bense çocukluk günlerime geri dönüyormuşçasına, Pesah’ın birinci gününü iple çeker ve “Morid Atal” ifadesi telaffuz edildiği anı özlemle beklerim. Bir anda sevinçle dolar içim, yazın geldiğini bilirim. Ve yine aynı şekilde yaz sonundaki “seri bayramlarımızın” bitişinde, hazanın ağzından çıkan “Maşiv aruah umorid ageşem” sözcükleri benim için hüznü beraberinde getirir. Oysa unutmamamız gerekir ki, bu ifadenin kullanılmaya başlandığı Simhat Tora yeni bir boyutun kutlamasıdır. İnsanların bu bayramda dans etmeleri de bu yüzden değil midir zaten?
Demem o ki, mevsim geçişleri insana bazen hüzün verir bazen de mutluluk, ancak önemli olan her küçük olumsuzlukta ümitsizliğe kapılmamak. İnsan zihni bir bahçeye benzer, olumlu düşünceyle sulanırsa başarı ve mutluluk peşinizi bırakmaz, öte yandan endişe ve korku ile sulanan her bahçe güzel çiçekleri soldurur ve yabani otları azdırır.