Masal kitabından çıkmış gibi görünen ülke: Hollanda
Bisiklet ile Kuzey Hollanda turu;
Avrupa bisiklet turumuzun ikincisini, geçtiğimiz hafta eşimle Hollanda’da gerçekleştirdik.
Hollanda’yı seçmemdeki neden aslında Facebook’da gördüğüm masalsı Giethoorn videosuydu. Ancak turu hazırlamaya başlayınca kararımın ne kadar doğru olduğunu anladım.
Bisiklet ile nefes alan bir ülke Hollanda. Tüm yaşamları bisiklet çevresinde. Otobanlar (evet aynen, otobanlar) yanında sizi şehirden şehire bağlayan bisiklet yolları var. Çocuklar çok ufak yaşlardan köyden şehirdeki okula bisikletle gidiyor. Yaşlı çiftler gün içinde sürekli bisiklet tepesinde yollarda. Bisikletin her türlüsü kullanılıyor. Arkaya takılan bir çekçek ile çocuklar da ev hayvanları da taşınıyor.
Bisiklet kullananlar için Hollanda tam bir cennet. Özel yollar, trafik ışıkları ve kurallara sıkı sıkıya bağlı sürücüler. Koca koca kamyonlar, motosiklet konvoyu biz geçelim diye durdular sürekli. Arkasına römork bağlı olan bir araç, biz geçelim diye geldiği köy yoluna geri girdi!
Tüm bunlar olurken eşimle ben şaşırmakla meşguldük
Hollanda turuna Amsterdam hava alanından başladık. Şehre girmeden, daha güneydeki Utrecht’e doğru yola çıktık. Yaklaşık 67km’lik bir yoldan sonra Soest köyündeki Stayokay pansiyonuna vardık. Pansiyon dediğime bakmayın, orman içinde şahane bir yer. Kahvaltıda İngiltere’nin York şehrinden gelen bir bisiklet takımı ile karşılaştık. En gençleri 60’larında en yaşlıları 82 yaşında! Zımba gibi hepsi.
Turun ikinci günü kuzeye devam ettik. Yol için Maps.me uygulamasını kullanıyoruz. Uygulama bizi, içinde özel bisiklet yolu olan bir ormandan geçirdi.
Yağmur yağmasına rağmen ormanın sık olması nedeniyle yağmuru hissetmedik. Soest’den çıkıp Nijkerk ve Putten’i takip ederek bir sonraki durağımız Fletcher Hotel Epe’ye vardık. Turun 2. Günü yaklaşık 66 km yapmış olduk. Otelimiz yine orman içindeydi.
3. gün Giethoorn’a varmak için yola çıktık. Yağmur zaman zaman çiselemesine rağmen ne soğuk ne sıcaktı. Yani tam bisikletçi havası .
Giethoorn:
Şahane köylerden geçip mola vermek için Zwolle’de durduk. Şehir olsa da Zwolle de köy gibi sakin, sessiz. Molamızı verip masalsı Giethoorn’a akşam üstü vardık. Orada da tabii ki İsraellilerle karşılaşmamız sürpriz olmadı .
Akarsu kenarına kurulu minik kasaba turizm noktasına çevrilmiş. Gelir kaynakları turistlere kiralanan botlar. Saati 25 euro. Biz tekne turunu sahilden bisikletlerimizle takip ettik. Yaklaşık 75km’lik turu tamamlayıp kalacağımız B&B’nin olduğu Rouveen kasabasına doğru ve güneye, Amsterdam’a doğru yola çıktık.
Yaklaşık 75 km nehir kenarına kurulu şahane köylerden ve ormandan geçtikten sonra Essenburgh Şatosu’na vardık! Kendi gölüne sahip, 17. yy’da yapılmış bu şatonun orjinal odalarından birinde doluluk nedeniyle kalamadık ama ek binada kalıp gölün, muhteşem bahçenin ve suda oynayan geyiklerin keyfini çıkarttık.
Essenburg Şatosu ve Gölü
Turun son günü, en zoruydu. Yaklaşık 91 km yol yaptık. Yağmur ve en kötüsü sert rüzgarlarla mücadele etmek zorunda kaldık. Son günkü rotamızda orman olmadığından ve tamamen açık arazide sürdüğümüzden saatteki hızımız ortalama 20km’den 9km’ye kadar düştü. 30 km. boyunca rüzgar yedik. Eşyalarla birlikte yaklaşık 65 kilo olan bisikletim bir kaç kez devrilme tehlikesi atlattı. Ama o rüzgar enerjisi türbinlerini görmeye değerdi.
Yaklaşık 8 saatlik yoldan sonra Amsterdam’a girmek üzereyken yağmur bastırdı. Ama yine de durmadan şehre sağ salim vardık. Eski bir dostu kısa ziyaret ve neden meşhur olduğunu anlamadığımız patates kızartması molasından sonra sabahlayacağımız hava alanına doğru yola çıktık. Bir kaç km içinde Amsterdam’daki bisiklet & tramvay & turist keşmekeşinden çıkıp yine yeşillikle dolu arka mahallelere vardık. Akşam saat 10’da hava alanına vardığımızda hava hala aydınlıktı.
Kontuar açılmadan 1 saat önce bisikletlerimizi söktük, kargo için hazırladık ve 1.30 saat rötarlı kalkan uçağımızla evimize döndük.
Kısa Kısa...
Tur 16 Haz-22 Haz arasıydı ama uçak saatleri nedeniyle ana tur be5 tam gün sürdü.
Havayolu: EasyJet
Uçuş süresi: Tel-Aviv – Amsterdam yaklaşık 4.30 saat.
Ortalama km/s: 18 (Düz yollar avantaj ama rüzgar ve yağmur hızı düşürtüyor).
Zaman: Tel Aviv’den 1 saat geride. Sabah 6’da hava aydınlanmış oluyor. Akşam 10.30’a kadar ise gece bastırmıyor.
Yeme-içme: Avrupa’nın diğer yerlerinde olduğu gibi musluk suyu içilebilir. Meyve-sebze ve peynir fiyatları İsrael’den ucuz.
Isınma: Kimi yerlerde radyatör, kimi yerlerde yerden ısıtma var. Çatılar genelde izolasyon amaçlı özel ve pahalı bir saman karışımı ile kaplı.
Dil: Felemenkçe (Dutch). Almanca’ya benzediği için antipatik geliyor ama İngilizce’ye de benzediğinden yazılanların bir kısmını anlamak mümkün. İnsanların çoğu iyi İngilizce biliyor.
Hava alanı – Kuzey Hollanda – Hava alanı toplam 371km pedalladık. Dönüşte trenler çalışmadığı için Tel Aviv’den de ailelerimizin olduğu Bat-Yam’a bisiklet sürdük. 371km’de 10 km nedir ki? Ama o yorgunluğun üstüne pek çekilmiyor doğrusu .
Hollanda’da en çok bisiklet, ördek, inek ve at gördük.
Evler çok şirin, neredeyse her evin camında simetrik yerleştirilmiş bir çift süs eşyası var. Bahçeler çok düzenli. Sürekli yağan yağmur her yeri yemyeşil yapmış.
Tabii ki olmazsa olmaz yel değirmenleri! Onlardan çok az kalmış ama hala aktif olarak çalışanları nadir de olsa var. Klasik yel değirmenlerinin yerini devasa rüzgar türbinleri aldı. Km’lerce boyunca şiddetli rüzgarın güç verdiği türbinleri görüyorsunuz.
Hollanda’nın yazı İsrael’in kışına denk! Oraya vardığımızda hava alanındaki tek kısa kollu çift bizdik!
İnsanları çok sıcak, güler yüzlü ve yardımsever.
Kask takmıyorlar! Korkutucu!
Atlara -herhalde ısıtmak için- özel battaniye koyuyorlar.
Çok fazla kafe, restoran, büfe yok. Süpermarketten aldıklarımızla idare ettik.
Sinagog ziyaret etmek isteyenler önceden telefon açmalı. Email ile pek bir yere varılamıyor.
Ve Sayılar.
Uçak bileti: 150 euro kişi başı
Bisiklet kargo ücreti: 98 euro
Oteller ve diğer harcamalar: 396 euro
Toplam: Yaklaşık 644 euro