Merhaba sevgili okuyucularım. Bu hafta sizlere, İYT Derneğinin iki hafta önce gerçekleştirdiği mükemmel bir geziden bahsetmek istiyorum.
İsrail’in kuzeyindeki Galil Bölgesinde bulunan Tiberia şehrini ve Kineret Gölü’nü çevreleyen bazı yerleri kapsayan bu gezi, öngörülenin üstünde başarılı ve çok keyifli bir gezi oldu.
Gerek programı düzenleyenlerin özverili ve planlı çalışması, gerekse ziyaret edilen yerlerin çok ilginç ve duygusal olarak, büyük ölçekli olması, geziyi daha fazla güzelleştirdi.
Gezinin ilk durağı olan Kineret Gölü’nün sinesinde bulunan Tiberya şehri ve göl kıyısı, o gün cumartesi günü olduğundan oldukça sakin ve boştu. Bunun nedeni Tiberya’nın koyu dindar bir belediyeye sahip olması. Büyüklüğünden ötürü Yam Kineret (Kineret Denizi) olarak anılan bu devasa göl, İsrail’in su rezervi olarak can damarı niteliğini taşımakta. Sair günlerde ziyaret edilecek olursa, oranın ne denli canlı ve neşe dolu olduğu daha iyi anlaşılır.
İkinci durak olan Yardenit veya Ürdün Nehri kenarındaki, Hıristiyanlar için kutsal vaftiz bölgesi, güzel manzarası, etrafındaki yeşil alanlar, yüzlerce hurma yüklü palmiye ağaçları ile serin ve saklı bir cennet gibi. Yılın belirli zamanlarında, yurt dışından orada vaftiz olmak amacıyla gelen Hıristiyan dinine mensup turist kafileleri, toplu vaftiz törenleriyle ruhlarını arındırırlar. Rahiplerin eşliğinde beyaz, uzun pamuklu giysileriyle üç kere suya dalıp çıkarak, bu kutsal dini ritüeli gerçekleştirirler. Daha sonra nehirden çıkıp beyaz havlulara sarınırlar. Ardından soyunma odalarında kurulanıp giyinirler. Sonra bir araya toplanıp, rahiplerin eşliğinde kilise ilahileri okurlar. Yıllar önce oraya yaptığımız başka bir ziyarette bu törene canlı olarak şahit olmuştum. İsa ve müritlerinin Tiberya bölgesinde yaşadığı dönemde, Vaftizci Yahya’nın (Jean Baptiste), İsa’yı bu nehirde vaftiz ettiğine inanılır. Aslında İsa’nın Yahudi bir haham olduğu bildiğimizden, bunun vaftiz değil de mikve olduğunu düşünmek bana daha mantıklı gibi gelse de … Her ne hal ise, Hıristiyan dünyası bunu vaftiz olarak kabul ettiğinden, bu bölge onlar için kutsal bir yer olma niteliğindedir.
O günkü yolculuğumuzun üçüncü durağı, Afikim adlı Kibutz idi. Orada son derece lezzetli ve bol çeşitli yiyeceklerden yedikten sonra çimlere oturup bir kahve yudumlamak ve tatlı güneşin altında tembel kediler gibi uzanmanın keyif de işin cabası olduJ )Afikim Kibutz’u, Kineret’in etrafında kurulan yirmiye yakın kibutzdan bir tanesi.
Yeniden otobüslerimize bindiğimiz zaman bu defa hüzüne yolculuk yaptığımızdan haberimiz yoktu. Rotamız, Kineret’in 12 km. uzağında bulunan Naharayim bölgesiydi. Bu yerin çok acı bir hikayesi var.
1994 yılında, İsrail- Ürdün devletleri arasında imzalanan barış anlaşmasından sonra, iki ülkenin arasındaki sınırın tampon bölgesine “Barış Adası” adı verilmiştir. 14 Mart 1997 tarihinde,120 kişilik bir öğrenci kafilesi, öğretmenlerinin eşliğinde otobüslerle Kineret bölgesine yaptıkları okul gezisinde Barış Adası’na da uğramışlardı. Öğretmenler çocuklara 1974 barışından söz ederken gruptan biraz uzaklaşan yedi kız öğrencinin üzerine Ürdün sınırının gözlem kulesinden makineli tüfekle ateş açıldı ve yedi kız acımasızca katledildi. Henüz hayatlarının baharında olan 13-14 yaşlarındaki bu çocukların ölümü ailelerini ve tüm İsrael’i matem ocağına döndürdü. Ürdün’lü asker tutuklandı ve müebbet hapse mahkûm edildi. Nedir ki 2017 yılında 20 yıl hapis yattıktan sonra serbest bırakıldı. Olayın olduğu günlerde dönemin Ürdün Kralı Hüseyin, Şiva döneminde İsrail’e gelerek, şahsen ölen kızların ailelerini tek tek ziyaret ederek üzüntülerini belirtti ve özür diledi. Yedi aileye de önemli miktarda tazminat ödedi. Ama ne çare ki, o güzel yedi küçük kız melek oldular. Ailelerinin yaşam ışığı ise sonsuza kadar söndü.
Kızların katledildiği yer bugün adeta küçük bir cennet haline getirilmiş. Her taraf binlerce rengârenk çiçeklerle donatılmış. Her renk ve çeşitten çiçeklerle bezenmiş yedi adet yükselti yapılmış. Kızların isimleri beyaz çiçeklerle tepelerin ortasına yazılmış. Ön planda kızların resimleri, kimliklerinin yazılı olduğu bir panel var. Etraflarında İsrael Bayrakları dalgalanıyor. Tam karşıda elektrikli tellerin ardında Ürdün bayrağı ve tarassut kulesi görünüyor. Bizim tarafta da İsrael bayrağı ve tarassut kulesi ve İsrael’in acı gerçeği duruyor ve ölen kızlar için yapılan, çiçek rayihaları içindeki yalancı cennet… Oradan düşünceli ve omuzlarımız düşük bir şekilde ayrılıyoruz.
Bu sefer turumuzun bizi götürdüğü yer yine çok ilginçti. Kineret Mezarlığına gelmiştik. Bu mezarlıkta, ilk aliyalarda gerçekleşen “Emek” hareketinin birçok önemli öncüsü ve lideri yatıyor. Berl Katznelson, Nahman Syrikin, Ber Borochov, Musa Hess, Avraham Herzfeld, Shmuel Stoller, Şair Rahel Blowstein ve ünlü müzisyen Naomi Shemer burada gömülü.
Mezarlığın hemen girişinde bir anıt göze çarpıyor. Adı “ Gal Şel Hertzl” (Hertzl’in Dalgası).1909 yılında Hertzl’in kutsal toprakları ziyareti sırasında buraya etrafındaki toplulukla gelmesinin ardından 1910 yılında 2.Aliya gerçekleşiyor. Bu anıt bu ziyaretin anısı için daha sonra buraya konuluyor. Anıt Kineret’de kurulan 20 den fazla kibutzdan toplanan iri siyah taşların bir tepe haline getirilmesinden oluşmuş. Tepenin dibinde, taşların üzerine kibutzların isimleri beyaz boya ile yazılmış. Yandaki büyük resimde Hertzl’in yanındaki Yahudi halkıyla birlikte bir resmi var. İsrael topraklarında yeniden bir Yahudi devleti kurmak için, ölümüne değin kıyasıya mücadele veren Theodor Hertzl’in ömrü buna yetmediyse de, kurduğu ülkü ve amaç birliği ile sonunda rüyalarını gerçeğe dönüştürdü.
Kineret’in yanında ilk kurulan Kibutz Deganya Alef ve Kvutzat Kibuztz’larıdır. Deganya Alef’in kurucuları arasında General Moşe Dayan’ın anne ve babası da var. Moşe Dayan 1914 yılında bu kibutzda doğdu.
Şimdi mezarlığın içine giriyoruz. Ön sıralarda 1930-2004 yılları arasında yaşamış olan değerli besteci ve söz yazarı, şair Naomi Shemer’in kabri var. Kendisi “İsrail’li şarkının ve şiirinin First Lady’si unvanına layık görülmüş. Kvutzat Kibutz’unda doğmuş ve 2004’te kanserden ölmüş. Sanatçı 1967, 6 Gün Savaşı sırasında İsrael Ordusu’nun eline geçen Yeruşalayim şehrinin eski bölümünün, yeni bölümle birleşmesinden duyduğu heyecanla, aynı günün gecesi “Yeruşalayim Şel Zahav” (Altın Yeruşalayim” adlı şarkıyı yarattı. Bu şarkı İsrael’in kült şarkısı olarak, 51 yıl sonra bile herkesin çok iyi bildiği, ikinci bir milli marş olarak kabul edilmektedir.
Naomi Shemer’in huzurundan ayrılıp yine çok saygıdeğer diğer bir sanatçının kabrine yöneliyoruz. Bu kadın Şair Rahel “Rahel ha Meşoreret” veya tam adıyla Rahel Blowstein Sela. Rahel,1892 yılında Rusya’da doğar. Asıl mesleği ressam ve heykeltıraş sanatı.20 yaşındayken meraktan gelip ziyaret ettiği Kineret Bölgesi’ne aşık olur ve orada kalmaya karar verir. Ziraat eğitimi alır, İbranice öğrenir ve etrafındaki arkadaşlarıyla birlikte tüm gün boyunca tarlalarda çalışır. O kadar mutludur ki çalışırken devamlı şarkı söyler. Arkadaşları ona “Kineret Güzeli” ve “Kineret Bülbülü “diye seslenirler. Harika şiirler yazar. 1.Dünya Savaşı patlak verdiği zaman ailesinin ısrarıyla Rusya’ya geri döner. Oradaki aşırı soğuk ve kötü yaşam şartları yüzünden verem hastalığına yakalanır. Savaş biter bitmez İsrael’e, Kineret’e geri döner ama hastalığını yenemez.1933 yılında 41 yaşındayken yaşamını kaybeder. Yüzlerce şiiri olan Rahel, İsrail edebiyatının önemli şairlerinden biri sayılmaktadır. Ölüm yatağında yazdığı “Kineret Şeli” (Benim Kineret’im) adlı şiiri daha sonra bestelenir ve Yehoram Gaon tarafından söylenip, büyük ün kazanır.
Belki de bunlar hiç var olmadı…
Belki de kesinlikle gerçek değildi bunlar,
Hiçbir zaman gün ağarırken uyanmadım;
Seher vakti, bahçede tarlada çalışmadım hiç ter dökerek.
Hiçbir zaman, uzun bir hasat sonunda
Ve de boğucu sıcakta
Yığın yığın, dopdolu arabamın tepesinde şiirime ses veremedim…
Benim Kineret’im, Oy! Kineret’im!
Acep gerçekten ben miydim var olan?
Yoksa rüya mıydı gördüğüm?
İşte böyle sevgili okurlar, bu gezi bizleri mutluluğun, keyfin, tarihin, edebiyat ve müziğin, vatan sevgisinin, dökülen kanların labirentlerinde dolaştırdı. Bu arada Hurma balı ve Zeytinyağı atölyelerini gezip alış veriş etme imkanını da bulduk. Güneş yavaş yavaş ufukta kızarıp batmaya yüz tutunca evlerimize doğru dönüş yoluna koyulduk.
Bu geziyi gerçekleştiren sevgili Ovi Gülerşen ve çalışkan, gönüllü ekibine kucak dolusu sevgiler ve teşekkürler. Yeniden buluşmak dileğiyle, Hag Pesah Sameah sevgili okurlarım.