Geçen hafta ortalarında bir arkadaşım aradı, Şalom gazetesinde son kitabım hakkında çok olumlu bir köşe yazısı çıktığını bildirdi. Önce şaşırdım; daha sonra ise internete girince ve yazarını gördüğümde, ne olduğunu anladım... Ancak bugünün konusu o değil (her ne kadar linkini aşağıda iletmeden edemiyorsam da – birazcık reklam olsun diye!). Konu, internette yazıyla aynı sayfada görüntülendiğinden birden gözüme çarpan, dostum İzel Rozental’ın köşesinde konuk ettiği Fransız bir çizerin Trump karikatüründen kaynaklanıyor. Bu da bana ilk bakışta, Şalom’un “doğru yolda” olduğu izlenimini verir gibi oldu ...
Efendim, 1997-2015 yılları arası önce aynı gazetede, ardından Şalom Dergi’de kalem oynatırken, “Değinmeler” köşemde 2004’de yayımlanan “Pinokyo GWB’un Monica’sı” başlığı altında ABD Başkanı Bush’un, “kitle imha silahları” yalanı üzerine başlatmış olduğu 2. Körfez Savaşı nedeniyle “Lahey Adalet Mahkemesinde bir savaş suçlusu olarak” yargılanması gerektiğini belirtmiştim. Bu yazım üzerine, o dönemde galiba dış haberlerin, bugün ise gazetenin başında olan bir arkadaşımız, haftalık yayın kurulu toplantısında (mealen) “böyle bir şey söylenir mi?” ve (aynen) “yazılarımızı, Şalom okurlarının beklentisine göre kaleme almalıyız” ifadelerini kullanmıştı. Gerekçesi ise, İsrail’in arkasında duran ABD’ye bu gazetede dil uzatılmasının hoş görülmediğiydi! Ben de ondan bir hafta sonra “139. yazı” başlığı ile bu köşemi sessiz sedasız biçimde kapattım, Şalom’daki çabalarımı artık sadece kültürel konularla sınırlayan “Perde Aralığından”, “nitelik” ve “kitaplık” köşelerimle sürdürdüm. O veda yazımda dile getirmediklerimi, beni bu kararımdam vazgeçirmeye çalışan kimi sevdiğim Şalom’culara aktardım sadece: “Ben köşemde garsonluk yapmam, beklentileri içeren fikirlerin servisi bana göre değil.”
İşte bugün, Noel Baba kıyafetli Donald Trump’ı yılbaşı dileklerini sunarken resmeden poster üzerine “fake news” damgasını içeren bir karikatürün Şalom’un ilk sayfasında yayımlanması, bu gazetenin artık “doğru yola” saptığını mı gösteriyor...
...yoksa eski “kayadez”in üstüne sadece basit bir “realpolitik” boyası mı sürülüyor?!? Malum, İsrail dostu Trump Türkiye’de bugün “tu kaka”dır ya...
Sahi, bugünlerde 70. yılını kutlayan Şalom’a yapılmış olan “cemaat gazetesi”, “Cemaat’in Pravda’sı”, “Türkiye Yahudilerinin sesi” yakıştırmalarından hangileri en doğru tanımı içeriyor? Yoksa bu gazete, son 1-2 yıldır sürdürdüğü anlaşılan çabaları, yeni yazarları ve seyrek yayın kurulu toplantılarının belkemiğini oluşturan değişik konukların sunumlarıyla gerçekten daha geniş bir yelpaze mi oluşturuyor? Bana kalırsa, böyle bir nitelik ancak açık ve cesur yorumlarla dişe dokunan eleştiriler ile kazanılır – Agos gazetesi örneğinde olduğu gibi... Ve ilginçtir ki, artık ulusal basın arenasına çıkmış görünen Ermeni kökenli Agos, THY kontuarında yolculara dağıtılan tek azınlık gazetesidir!
Örneklere hiç girmeksizin, sadece geçtiğimiz Temmuz’da yaşanmış olan Mescidi Aksa sorununda Hürriyet gibi ana akım Türk gazetelerindeki köşe yazarlarının desinformasyonunu param parça etmekten çekinen bir basın organında ancak “dostlar alış-verişte görsün gazeteciliği” yapıldığını üzülerek belirtmeliyim buradan... Avrupa’da okumaya alıştığımız “Jewish Chronicle” (1841) veya “Jüdische Rundschau” (1902) gibi eski ve saygın haftalık/aylık gazetelere duyulan özlemin bir nüvesi “Avlaremoz” inernet portalı ile açığa çıkmışsa da, orada ağırlık kazanmış olan antisemitizmi yeren yazılar yeterli değildir kuşkusuz. Asıl gerekli olan, hükümetin bazı kararlarını sorgulayan, cemaat kurumlarının tartışma getirebilecek olası yaptırımlarını gerektiğinde eleştiren, keza bizzat yerel Yahudi toplumunda görülen kimi yakışıksız tutumlara takılan köşe yazarlarını barındıran bir Yahudi basınıdır ki, böyle bir oluşumu tartışabilmek bile bir kazançtır!
...ve şimdi reklamlar J
İlgi duyanlar, yukarıda sözünü ettiğim kitap hakkındaki Şalom yazısına şu link’ten ulaşabilir: